29 Ocak 2011 Cumartesi

Kana(tlan)ma!




Göğüs kafesimde rehin kalan kuş; Darcy' ye...

Seni gökyüzünden mahrum bırakmaya içim el vermiyor kuş. İçim; hiç elini uzatmıyor bana aslında... Ben hep yalnız kalıyorum, ne zaman kalabalık olmak istesem kendi coğrafyamda...
Uçup gitmeyeceğini bilsem, bir yol açardım sana kaburgalarımın arasından, kanatlarından; özgürlük yağardı ellerime...
Canım yanmıyor değil, ne zaman güneş doğsa bu şehre, içimi kemiriyorsun...
Kuş; sen çok uzaklardan geldin, saydın mı hiç üşüdüğün iklimleri?
Taa Kafkasyadan...
Ülkemin ücra bir köşesine, oradan şehrime, en son yüreğime...
Kuş; Tanrı bizi birleştirmek için o kadar zahmete girmişken; nasıl olur da bırakırım seni içimden?
Sana; hiçbir yerde göremeyeceğin bir gökyüzü düşlemişken...
Oldu mu şimdi bu yaptığın kuş?
Kanım, tenim yetmiyor mu sana?
Neden hayallerimden tüketiyorsun?

-Zasta-

28 Ocak 2011 Cuma

Dıııt! Dıııt! Dıııt!


Ne zaman sesini duymaya yeltensem;
Karşıma çıkan o 'meşgul' tonla tanışıyor kulaklarım.
Sana ulaştıramadığım her cevapsız aramada,
Cevapsız kalan her soruda...
Yatıştırıp kalbimin sana çoğalan atışlarını,
Beynimin sana açılan kıvrımlarını...

Bir kez daha aç yatırıyorum
Bedenimde terk ettiğin, bu ıslak çocukları...

-Zasta-

27 Ocak 2011 Perşembe

Darcy' ye



Buzlu bir camın ardında gibisin...
Hep ordasın,
Ama hiçbir zaman net değil...
Bıraktığın enkazı seyrediyorsun
Orman yeşili gözlerinle...
Her zamankinden daha da soğuk kanlı!
Söylemiştin sevgilim;
Ağlayamadığını biliyorum.
Bu yüzden sana kızmıyorum
Bu bir rahatsızlık sayılır aslında
Kalpsizlik !!!

Sesini duyuyor gibi oluyorum
Kulaklarım şenleniyor,
-Depresif- diyorsun bana...
-Depresif, abartıyorsun-...
İşte bu da benim rahatsızlığım sevgilim, biliyorsun...
Seni abartmak,
Sen yokken bile
Hayalini kurup seni yaşatmak.
Seni yanımda varsaymak
Parmakların sanki hala avucumdaymış gibi ellerimi sıkmak...
Kitaplarda bunu da okudun mu bilmiyorum sevgilim.
Bu hastalığa, hangi tedaviyi önerirsin?


Ey beyaz pelerinli büyücü;
Herkese dağıtırken güzellikleri o şifalı ellerinle
Paramparça ettiğin bir bedeni;
Yani beni...
Ne kadar sürede iyileştirirsin?

-Zasta-

Elma Değil Düşen, Bomba...


Artık masalların sonunda; gökten üç elma yerine
Üç bomba düşüyor Tanrım...

Biri; hiç tanımadığım bir çocuğun minik ellerine
Biri; hiçbir şey yapamadan ağlayan gözlerime
Diğeri de; yazdıklarından utanan kalemime...

Bir çocuğun ellerinden ne istiyor kulların?
Bombalar; öldürür Tanrım...
Onları da sen mi yarattın?

-Zasta-

26 Ocak 2011 Çarşamba

Bana Yalan Öğret


Ah benim vakitsiz giden sevgilim...
Söyle bana; hangi okyanus söndürür yüreğimde büyüyen bu yangını?
Parmaklarından avuçlarıma akan bu yokluk,
Bu boşluk...
Korkuyorum...


Cebime üç beş anı sıkıştır giderken,
Bana, kendimi avutabileceğim bir yalan öğret
Mesela; 'geleceğim' de...


-Zasta-

Seri Aşık


Sev(iş)diği her kadına hayat veren, giderken; fazlasıyla geri alan...

İz bırakıp; yakalanamayan, yakalansa da; yüreklerde hep tutuksuz yargılanan, kanunla tezat düşmeyen tek 'seri aşık'tın sen...

Nefret ile sevgi arasında bir işgenceye maruz kalan her kadın adına; öl diyorum sana yine, ellerimi gökyüzüne kaldırıp...

Öl de, kanımız yerde kalmasın...

-Zasta-

24 Ocak 2011 Pazartesi

Büyüdükçe...


Bence ben çocukluğumda kalmalıydım. Tanrı hiç büyütmemeliydi beni...

Büyüdükçe daha korkak bir hal alıyor yüreğim. Yüzüm; aynadaki yansımasından korkuyor bazen.
Ben minicik bir çocukken; annemle babamın arasında yatmazdım yağmurlu gecelerde, gök gürültüsü ürkütmezdi...

Şimdi; camdaki yağmur damlalarında boğulacağım sanki... Nasıl korkuyorum karanlıktan, bir bilsen... Bir görsen nasıl titriyorum.
Anlatmakla olmaz yani sevgilim, eskiden tanıdığın gibi değilim...

Büyüdükçe çocuklaştım, ürkekleştim...
Tanrım; yeter!
İzin ver, olabildiğim kadar masum öleyim...

-Zasta-

23 Ocak 2011 Pazar

..ve


.. ve damlalar intihar ederken şehrimin sokaklarında,

ben; hiç yaşamadığım bir şehrin havasını solurum ciğerlerinden...

.. ve aşk intihar ederken bedenimin en dipsiz uçurumlarında,

ben; hiç içinde bulunmadığım bir bedenin sıcaklığını hissederim cehenneminden...


Zasta

Ya'saklı


Kaşlarının altından, o orman yeşili gözlerini çevirip bana bakma sakın!
Bakarsan, kötü şeyler yapabilir belleğim...
Seni anımsar!
Avuçlarını hatırlar
Kader çizgilerini...
Oysa toplum doğru bulmuyor seni düşlememi
Türk medeni kanununa göre etik değilmiş
Dinimizce de haramsın bana...
Yani Darcy;
Sen ısrarla bana bakmaya devam edersen eğer
Düş'ler ülkesine gömeceğim kendimi
Adımı 'ayıp'a çıkaracaklar
Ve cehennemin en sıcağına koyacaklar beni
Bakma bana Darcy!
Bakma!
Bedenimden vazgeçtim de
Avuçların?
...
...

-Zasta-

22 Ocak 2011 Cumartesi

Tartıcı Çocuğun Düş(üş)leri


Bir 'alt geçit' oyunudur hayat, tartıcı çocuk için, soğuk bir taşın üzerinde ince pantolonuyla, elleri üşümüş, yaşamı yenmeye çalışıyor sırtındaki yüke sımsıkı tutunarak. Yüzüme bakıyor kocaman gözleri; 'abla; tartıyım mı?'
Yerinden kalkıyor, cebinden silgisi düşüyor soğuk taşın üzerine.
Hayalleri var elbette; doktor olmak istiyormuş, tren saatine yetişmek için son derse girmiyormuş ama.
Annesi babası var tabi, ama onun üstündeymiş tüm geçim derdi... Bir de erkek kardeşi varmış, maç yapmayı çok seviyormuş ama bir ayağı aksıyormuş... Tartıcı çocuk, bu yüzden doktor olmak istiyormuş...
O; hem çocuk, hem yorgunmuş!

Bakamıyorum gözlerine! İçim eziliyor yüzündeki büyümüşlüğün karşısında.
Çantamdan cüzdanımı çıkarıp;
'Tartma' diyorum, 'tartma! Senden daha ağır gelmem ki.. Parasını vereyim sana olur mu?’

‘Olmaz!’ diye çıkışıyor birden... ‘Ben tartmadan para almam’...

O büyümüş(!), o tok(!) çocuğun gözlerinde ezildiğim günden beri; parkta güle şakıya oynayan miniklere bakamıyor yüreğim... Yüreğim; kendi çocukluğundan da utanıyor...

Dünyayı tart çocuk. İyice ölç tart...
Yerin dibine girecek herşey, senin üşümüş ellerinin yüceliğinde...

Çocuk; düşme...
Çocuk; düşle...

-Zasta-

21 Ocak 2011 Cuma

Şeref(siz)e :)


Artık öğrendim kabullenmenin de bir erdem olduğunu.

Bak, kılım bile kıpırdamıyor gidişine.
Zira varlığın kadar, yokluğun da bir şereftir benliğime...

Şerefe(!) kimsesizliğime...

-Zasta-

Roma'n'tizma

Kalbim ağrımaya başladı,


Kafam da bulutlu...


Bu gece kesin yağacak gözlerim...


-Zasta-

18 Ocak 2011 Salı

'Az' Yaşa


Zor iştir kadın olmak; hiçbir şeyin 'çok'unu yapmamaya özen göstereceksin...

Çok yersen; göbeğin çıkar
Çok koşarsan; topuklu ayakkabın çıkar
Çok ağlarsan; takma kirpiğin çıkar
Çok seversen; kalbin çıkar
Çok özlersen; aklın çıkar...
..

17 Ocak 2011 Pazartesi

Eksik


..ve neresinden bakarsan bak aşka; hep üç boyutlu gözükecek gözüne.

Başkasına giden eli; sana geliyor, başkasına dokunan dudağı; sana uzanıyor zannedeceksin...
Bir yanılgı olacak artık aşk, görüntüler karışacak önce, sonra zihnin bulanacak, gözlerin bozulacak...
Ve sonra, neresinden bakarsan bak aynaya, hep eksik göreceksin 'olmazsa olmaz' dediğin yanları...

Hiçbir şey eskisi gibi 'tam' olmayacak...

Rutubetli Aşk


Henüz yanımdayken özlemeye başladım seni...
Az sonra kalkacak olan o otobüsü düşündükçe,
Gözlerimde büyüyor kilometreler.
Sana kapanan yollar çıkıyor karşıma.
Bazılarına kar yağmış, bir kısmına toprak kaymış...
Çoktan tedavülden kalkmış özürlerim var ellerimde
Sana sarfedeceğim gecikmeli cümlelerim...
Mesela sevgilim; sana 'gitme' diyeceğim.
Gidersen çünkü, ben şehirlere küseceğim...
Ağlamaktan rutubet tutacak duvarlarım
Gereğinden fazla nemlenmiş bir hasret büyüteceğim göz çukurlarımda
Gidersen; çürüyeceğim...
En sevdiği oyuncağı kırılan
Ve onun yerine alınan hiçbir oyuncaktan memnun kalmayan çocukluğum gibi
Gidersen sevgilim; senden sonrasını yaşamama izin vermeyeceğim
Gidersen; düşeceğim...
Gidersen; öleceğim...

16 Ocak 2011 Pazar

Alon Bir Uyur, Bir Daha Uyanmaz


Tuhaf bir adamdı Alon,
Erkek mor sever mi hiç? O severdi işte. Mesela; on numara mantar soslu makarna yapardı, tadı resmen damağında kalırdı... Bir daha tadamamak; kötü şanstı!
Adım; tılsımlı bir sözcükmüş gibi gelirdi onun dudaklarından döküldüğünde. Şöyle, uzanıp ağzına parmaklarımla, şifa dilenesim gelirdi... Bir daha söyle...

Alon; çok güzel uyurdu... Ah Tanrım! Hangi melakeni öldürdün, şu masumiyeti yaratabilmek için?
Gözleri kapalıyken daha dürüst gözükürdü Alon, çünkü; yalanlar dolanıyordu gözbebeklerinde, her daim... Yorulmazdı hiç...
Ben göğsünde yatardım hep, öyle severdim çünkü... Yüreğine yakın olmak, mutlu ederdi beni...

Aslında, Alon'nun ölmesini de istiyorum zaman zaman... Ama bu saçma sapan gel-gitlerim, nefretle sevgi arasında ki o zeminin, silik ve kaygan olmasından...
Alon bir daha adımı söylese, 'bir kadeh daha doldurayım mı?' dese, belki bağışlardım ruhunu, yaşatırdım onu...

Saatler geçer, Alon uyur, ben onun çıkardığı nefesi çekerdim ciğerlerime... Usulca dokunurdum yüreğine...
'Alon, uyan' ...

'Biraz daha uyuyayım güzel sevgilim'...

Kıyamazdım ve onu, uyurken severdim en çok... Beklerdim... Çok beklerdim...

'Alon'...
'Alon'...

??



Geç'miş Ol'sun Yüreğime


Hoşbuldum; 'memleketim yalnızlık' ...
Her yaz tatilinde; büyükannesinin yanına gönderilmekten kaçamayan bir çocuk gibi; tüm teslimiyetimle, toplayıp pılımı pırtımı, hep biraz yorgun, biraz buruk... Ardımda bıraktığım şehirden biraz hatıra çalıp, öpüp koklaşıp, dönüp dolaşıp sana geldim yine...
Ayrılık; aramızda gelişebilecek en yüksek olasılıktı elbette... Günümüz aşklarında; hangimiz şahrud gibi, seyduna gibi sevildi? Yalandı tüm buluşmaları sevdalı(!)ların !!! Bizde öyle, mecburiyetten yalana karıştık...
Nasıl ezberlediysem, öyle unutmaya çalışacağım şimdi seni.
Geçmiş olsun bana yine...
Sen de; geç'miş oldun yüreğime...

-Zasta-

Ecnebi


Artık iki yabancıyız birbirimize...
Kendi sınırlarımızın ötesinde nefes almayı beceremedik,
Birbirimizin konuştuğu dilden hiç anlayamadık,
Hatta aynı Tanrı'ya bile tapmadık...
Artık iki yabancıyız birbirimize
Farklı havaları soluyoruz
Ve üşüyoruz apayrı iklimlerde...

-Zasta-

13 Ocak 2011 Perşembe

Kaybetmek; Çocukluğumdan Miras


Kıvırcık saçlı çocukluğumdan kalmadır ellerimde

Pamuk şekerimin rüyamsı pembeliği.

Ve bu yüzdendir;

Kimi öpsem erir gider ağzımda...

-Zasta-

Bu Çizikler, Senden...


Bütün gece göğsünde uyumuşum.

Sen gittikten sonra farkettim,

Kalbinin izi çıkmış yüzümde.

Yüzümde beni sevmeyişinin çizgileri...


-Zasta-

Bir Kağıt Parçası; Ölmene Sebep Olabilir..


Darcy; nereye koyduğunu unuttuğun bir kağıt parçası, hiç beklemediğin bir anda, eski bir kitabın arasından düşerse eğer; saniyede kaç kilometre hızla deler bir kalbi?
Beyaz kare bir kağıt, üzerinde siyah kalemle yazılmış rakamlar var peşpeşe... Biraz özensiz, okunaksız. Biraz hastane bulaşmış, ince parmaklı ellerin değmiş üzerine, az birşey de gözlerinin yeşili...
Görüyor musun Darcy? Ben adını unutabilmek için, türlü türlü düzanbazlıklar hazırlarken yüreğime; hep biraz avuntu, biraz aşk başka tenlerde... Tanrı gözüme gözüme sokuyor gözlerini, ellerini, ismini...
Darcy; şimdi, yüreğimi yerinden oynatan bu deprem, bu hasret rüzgarları.. Sağ çıkabilir miyim dersin? Bıraktığın enkazdan tek parça halinde kavuşabilir miyim yeniden gökyüzüne? Dokunabilir miyim o şifalı ellerine? Kader çizgilerinde bana açılan yollar çizebilir miyim yeniden?

Ey Tanrım; hani sen, kulların için en iyisini bilirsin ya... Bu adamı bana vermeyeceksen eğer, çıkarma tesadüfleri karşıma!
Kulum ya ben hani, inanıyorum sonra...

-Zasta-

12 Ocak 2011 Çarşamba

Seksenikinci İl


Canını acıtan herşeyi yakıp
Yanına en değerlilerini alıp,
Topla valizini, sana yeni bir şehir kuruyorum.
Ardında bıraktığın tüm izlerden emekli ol
Hiçbir turistik amaç güdmeden
Tamamen ihtiyaçtan yerleş bedenime,
Havam, suyum ilaç olur tenine.
Şehveti geldiğin yerde bırak sevgilim
Yalnızca huzur bulmak için gir koynuma
Gördüğün en güzel yerleşim yeri olurum sana...
Olur da belki gitmek istersin diye
Ne havalimanı ne de otogar yaptırdım yüreğime
Kapalı tüm çıkışlarım.
Az gelişmiş bir şehrim ben
Ama umut var, büyüyeceğim seninle
Köyüm ol, kasabam ol hatta kal'kın benimle...

-Zasta-

Susturucu


Bazı insanlar vardır; Allah tarafından susturucu takılmıştır gözlerine. Ne seni sevdiğini anlarsın ne de sevmediğini artık... Öyle ki; yanındayken; gittiğini bile fark etmezsin.
Gözünün önünde yağdırır kurşunları üzerine, duymazsın.
Yemin ediyorum; yaşarken, öldüğünü bile anlamazsın...

-Zasta-

9 Ocak 2011 Pazar

Yalnızlığa Sansür


Bence pazarları; yalnızlık çekilecek en iyi gündür.
Yar'ımı yatakta bırakıp, hep biraz eksik başlarım güne, hafif olmamı sağlıyor bu. Ağır yanlarım yerçekimini bulan adama küfrediyor, ben de ediyorum zaman zaman çünkü bazen uçasım geliyor... Yapamayınca kanatlarım düşüyor, Galata-Salacak arasında bir yer üşüyor, pazarları olunca daha da bir beter yani sorma...
Pazarları güzel bi kahvaltıyı herkes hakeder, bende sütle içiyorum sigaramı, biraz sağlık(!)... İyi gelebilir belki, kemiklerim güçlenir; sana karşı daha dayanıklı bir hal alırım. Çabuk kırılmazsam, senle geçirdiğim vakit kar kalır yanıma, ben işimi biliyorum yaa.. 'Çakaaaal' diyip omzuna vurasım geliyor kendimin, ama elim boşa gidiyor. Sol yanım yataktaydı, doğru ya; bu gün pazardı.
Yalnızlık çekeceksen, kadın gibi çekeceksin! İki yarın bile bir araya gelemeyecek, öyle sağlam parçalanacaksın yani...
Adam gibi yalnızlık çekmek; daha kalabalık oluyor. Cüzdana, cebe, telefon faturasına falan yansıyor yalnızlık, biraz daha masraflı bir iş yani...
Bu yüzden; kim sahiden yalnızca kendi ekseni etrafında dönmek istiyorsa; kadın gibi çeksin yalnızlığını.
Pazar günleri daha bir başka oluyor, hatta tadından yenmiyor.
Aç kalıyorsun bildiğin...

-Zasta-

8 Ocak 2011 Cumartesi

Bu Dolmuş Nereye Gider?


Bu Dolmuş, Nereye Gider?


Kadıköy-Pendik güzargahında bir dolmuştayım şimdi, ağzıma kadar dolmuşum... Bilmediğim bir şarkı, öyle bir çarpıyor ki yüreğime, gardımı alamıyorum. Bana haddimi bildiriyor şu arabesk ses, şimdi seni hatırlamanın vakti mi?
Hazırlıksız yakalanıyorum yine.
Çok uzaktan bir kuş uçuyor gelip avuçlarıma konuyor, bana ‘uç’ diyor; cesaretleniyorum, paraşütsüz atlıyorum içine, için koyu, için kuyu hatta...
Cam kenarı bir yer seçiyorum, manzaran dehşet verici. Gözümün önünden şehirler geçiyor hızla, çoğu viran, ben olduğum yerdeyim sanki.
Kalkıp sana yer verirdim sevgili ama hayal kırıklıklarından kırıntılar var kucağımda, ağırlar bir hayli. Hem de gazi sayılırım, bırakıp gittiğin günden beri...
Uzatıyorum elimi sana ‘bayım; şurdan bir buruk yürek alır mısınız?üstü kalsın’ ... Belki yük olur da üstüne, kalkamazsın.
Sana muavin muamelesi yapmak istemezdim ama, dolmuşta ancak böyle sevebilirim seni.
Yolcu değil, yol olurum sana hatta, gördüğün her ‘müsait bir yer’de inme yeter ki...

Ey benim dol’muş yürekli sevgilim
Yer yok mu hiç sevgime?
Sollama beni bu kez de
Yar; sol’umu teğet geçme!!!

-Zasta-

Üfürük


Ruhum üflenirken rahme, biraz fazla kaçırmışlar!

Bu yüzden; kimin hayatına girsem; esip geçiyorum yel gibi; istemsiz..


İzim bile kalmıyor !!


-Zasta-

5 Ocak 2011 Çarşamba

Bilmediğim dil


Bana verdiklerine iyi bakamadım ve bana vermediklerinden vazgeçemedim..

Bağışla beni Tanrım;

Kader dediğin şey, çok tozlu bir sayfada

Ve benim bildiğim dilde yazmıyor...


-Zasta-

Göç


Oyle yalniz bir cografyayimki simdi; sen dahil herkes gitti..

Topraklarim kaniyor susuzluktan..

'Kavimler goc'u oturup halt yiyor utancindan

Ve ben; degil yeni bir cag baslatabilmek,

İnsanligimi bile animsayamiyorum...


-Zasta-

4 Ocak 2011 Salı

Dudak tiryakisi


Önce sen git, kolay olur bırakman.

Sonuçta ben bir bağımlıyım,

Sen; yalnızca dudak tiryakisi...

Hiç içine çekmedin ki beni...

-Zasta-

2 Ocak 2011 Pazar

Tanrı bileklerimi sınıyor


Darcy;

Odamı aydınlatmaya çalışan lamba kadar zayıfım şimdi, yokluğun iliklerimi kemiriyor...

Bıraktığın yeşili tüketti gözyaşlarım, gözümden çamur akıyor, Darcy; canım yanıyor.

Oturup dua etmek yetmiyor dönmen için, Tanrı benden bir kurban istiyor, Tanrı bileklerimi sınıyor...


-Zasta-

Demir'attım


Cebindeki tüm bozuklukları çıkardığın halde; ısrarla öten x-ray cihazına küfretme sevgilim.

Tüm suç bende, haberin yok, demir'attım yüreğine...


-Zasta-

Sordun madem...


İyiyim.

Biraz başım ağrıyor, ellerim titriyor, boş gibiyim.

Yirmibir yüzyılın üzerine terkedilmiş gibiyim...

En sevdiği battaniyesi çamaşır makinasında boğuldu sanan çocukluğum gibiyim.

Uykum var, ama göz kapaklarımdaki dikenler izin vermiyor.

Açım, birşey yiyemedim, yutma hissimi kaybettim.

Organlarım sızlıyor, heryanım delik deşik ama bir damla kan yok ortada,

Tıpta bir ilkim.

Sordun madem; söyliyim.

Aşık olduğu adam, başka bir kadınla evlenmiş gibiyim !!

-Zasta-

Tanrı'nın isteği


Adem'le Havva'dan beridir elmaya yasağı insan oğlunun ve her aşık ihlal ettiğinde bu kuralı; yeryüzüne gönderilir insafsızca.

'Önce, ezberleyeceksin bir bedeni' der Tanrı ve 'sonra unutacaksın...

Cehennem sıcağını, önce aşkta tadacaksın ve böyle öğreneceksin yanabilmeyi..'


-Zasta-

Miyop


Miyopum ben!

Göremem seni, uzağa gidersen...

Ağlarım sonra;

Buğulanır dünyam.

Düşerim;

Parçalanır dizlerim,

Kalkamam da yeniden...


-Zasta-

İki iskele arası...


Alon; ellerimin titremesinden utanıyorum, bakma olur mu?

Sesim titriyor biraz da, lütfen gülme..

Alon; tahminimden güçlü çıktı gözlerindeki büyü; sana aşık oluyorum..

Alon; başına çuval geçirip vurdum alnından onurumu iki iskele arasındaki bir gemide,

Denize attım, kimse görmedi.

Onursuzum şimdi, sev beni diye yalvarabilirim ayaklarının dibinde

Alon; alay etme n'olur !


-Zasta-

Yeşil yoksa ben de yokum


Bir gün gideceksin şehrimden; tüm belirsizlikleri yıkıp üstüme.

Gideceksin ve ben yeşilsiz kalacağım.

Beton binalar, taş kaldırımlar, kara delikler...

Her taraf çamura bulanacak ve yağan hiçbir yağmur çıkaramayacak yeşili yeryüzüne yeniden.

Tanrı renkleri karıştırıp birbirine; yeni bir yeşil yaratacak bu şehre.

Ama hepsi çiğ duracak üstünde, üzerimde...
Ben; gözlerin olmadan simsiyah yaşayacağım, sen; başka bir kuraklığı yeşerteceksin.
Bir gün gideceksin şehrimden ve ben yeşile benzer hiçbir şey bulamayacağım.

Yine çaresi ağlamak olacak yitirmenin...

Ağlayacağım...


-Zasta-

Aynadaki Çocuk


Aynaya baktığımda; makyaj yapmayı ne zaman öğrendiğini sorarken çocukluğuma, kırışıklıklarım çarpıyor gözüme.
Kırıştırılmış bir resim kağıdı oluyor ellerimde, ilkokul yıllarım...

Müstakil bir ev, tepede parlayan güneşe rağmen soba yakmış, bacası tütüyor. Sıcak gözüküyor, ısınıyorum.

Vücutları orantısız minik arkadaşlar çizmişim kendime, saklambaç oynuyoruz. Gizleniyorlar, ama kaybolmuyor kimse, onlara güveniyorum.

Koşuyorum kendi yarattığım ütopyada. Pamuk şekeri ve çiçek karışımı birşey kokuyor. Resmi ciğerlerime dolduruyorum.

İki dağın arasından masmavi bir dere akıyor, fabrika atıksız! Eğilip yüzümü yıkıyorum, makyajım ıslanıyor, ellerim boya oluyor.


Tanrım! Yüzüm ellerime akıyor...

Başımı kaldırdığımda gözlerimle çarpışıyorum aynada, midem kalkıyor, utanıyorum! Çocukluğumun berraklığıyla yıkamaya çalışırken izlerimi, ben hep kendime yakalanıyorum...

-Zasta-

Zincirsiz Çıkma


'Sol'uma kar yağıyor
Zincirsiz çıkma yüreğimden.
Bir ucun bende olsun
Kayıp düşme tenimden...

-Zasta-