25 Şubat 2011 Cuma
Özlüyorum! Ölüyorum!
Ağlamama neden olan şey; yastığa sımsıkı sarılıp, beynimin mi yüreğime sorduğu, yüreğimin mi beynime sorduğunu anlayamadığım, istemdışı kurduğum şu cümle:
-Sana neden sarılmadım?-
Çok geçti üstünden; ayları saydım ama günlere bölünce işin içinden çıkamadım. Vazgeçtim, yokluğun yokmuş gibi davranacağım artık.
Çünkü özlemek; tehlikeli olmaya başladı son zamanlarda.
Mesela; 'özlemek'le 'ölmek' arasında iki harfin oynadığını farkettim...
Hatta bunu birinci tekil şahısın, şimdiki zamanına uyarladığımızda bir harfe düşüyor aradaki tehlikeli fark...
Özlüyorum!
Ölüyorum!
İşte bu yüzden artık sorgulamayacağım, seni son gördüğüm gün, neden sarılmadığımı boynuna... O hep bir pişmanlık kalacak koynumda... Ama şu sıralar, ölüm kol geziyorken kanımda, yaşamak adına; daha dikkatli daha saydam seveceğim seni...
-Zasta-
23 Şubat 2011 Çarşamba
Biliyorum ve Biliyor
22 Şubat 2011 Salı
Anlatamamakta da bir hayır var!
21 Şubat 2011 Pazartesi
Kasımda Aşk Başka(sının)dır!
20 Şubat 2011 Pazar
Saygıdeğer Sevgili;
Pardon!
Çok fazla vaktinizi almayacağız bayım
Bir dakikanızı ayırır mısınız lütfen?
Ruhum ve ben;
Yani biz;
Aşırı dozda şikayetçiyiz sizden,
Bayım; fena halde hükmettiniz.
Yokluğunuz; yerli yersiz yaralar açıyor ruhumda
Katı halde kanıyoruz.
Şimdi bunu kolaylaştırmanın yollarını arıyoruz
Biraz zor durumdayız anlıyacağınız...
Bir sakıncası yoksa;
Sizi yoğun halde sevmek niyetindeyiz...
Ve birkaç yüzyıl müsaitseniz eğer;
Başımı göğsünüze yaslayabilir miyim lütfen?
-Zasta-
14 Şubat 2011 Pazartesi
Belki mi Belli mi?
Uzaktan baktığında; 'belki' dersin aşka
Yakından baktığında 'belli'...
Senin olmayacağını bile bile
Amaçsızca gider gibi
A şehrinden B şehrine...
İlim dışı bir problem
Saçma bir işlem...
Aşk; iki koltuk arasında
Bir utangaç bakışta
Hatta bir kaç dakikalık saygı susuşunda
'Belki' midir yoksa 'belli' mi?
-Zasta-
TerörİSTanbul
-Bu şehrin nesi meşhur Dostum?
-Ayrılığı...
Bu yüzden yolda yürürken dostum;
İnsanların yüzlerine bakmamaya çalışırım hep.
Ve nerde aşka benzer birşey görsem,
Yolumu değiştiririm genelde.
Çünkü; anlıma yapışmış bu 'yalnızlık zanlısı' lekesi...
Korkuyorum!
Bir gün biri, fena helde terk edecek beni.
Sonra sığmayacağım bu şehrin duvarlarına.
Onun bunun yüreğine suikast planları yapacağım.
Belki bir beden patlatacağım.
Manşet düşecek beni sayfalar...
Dostum;
Bu şehir ayrılığıyla meşhurdur.
Biraz iç acıtır yani...
Biri, bir diğerini bırakıp gider ardında,
Herkes potansiyel bir katildir aslında...
Ve herkes;
Potansiyel bir yalnızdır aslında...
-Zasta-
12 Şubat 2011 Cumartesi
Mesafe
Göz ile pencere arasındaki o soğuk mesafede, hep biraz ıslak düşlerim seni bu saatlerde... Karanlık olduğundan kanayan yanlarımı ben bile görmem çoğu zaman, kalbim çok acıdığında anlarım sadece...
İçimde bir yer; çözemiyorum tam olarak. Ne zaman bulmaya çalışsam el yordamıyla, kana bulanır parmaklarım ve anlarım; kadınlar yalnızca bir kez kanamaz ayda! Her zaman ölmeye müsaittir iç kanamadan... Ki zaten hep vaktinden önce ayrılır bedeni ruhundan... Ne zaman tutunmak istese düş'lerine, tırnakları kanar, yırtar en acıtan yerinden kalbini...
Göz ile pencere, el ile telefon, ayak ile kapı... Uzullarımın uzanamadığı her obje her nesne... Şu aradaki mesafe... Hani içimdeki kadın kanıyor ya durmadan;
Ölçemediğimden...
Bedenimle dünya arasındaki mesafeyi ölçemediğimden...
Bedenimle 'sen' arasındaki mesafeyi ölçemediğimden...
..
Ve göz ile pencere arasındaki o soğuk mesafede, ıslak bir gecede seni düşlerken buluyorum kendimi. Ve ardından kaybediyorum yüreğimi...
Ben kimim?
Neredeyim?
...
...
-Zasta-
Şşş..
Bırakılır cami avlusuna kimsesiz bir kelime gibi,
Sözünü ettiğin herşey...
Konuşma!
Benzi atıyor edebiyatın.
-Zasta-
11 Şubat 2011 Cuma
Bir kağıt, bir çakmak, bir not...
...
Eşyalarını toplayışını izledim oturduğum yerden.
Şaşırdım; herşeyin, bir gün anlamını yitirebileceğine...
Kapı açıldı, gözlerimi kapadım..
Kötü olan ne varsa içeri girdi, açık bıraktığın kapıdan.
Aç bir hırsız gibi yalnızlık, aldı senden kalanları.
Sonra bir fırtına...
Yağmur yağdı...
Dedim ki:
-Tanrım; onu mu tutuyorsun sen? İhanetini temizlemek için mi bu yağmur?-
O günden beri çok yağmur yağdı bu şehre.
Ama hiçbiri temizleyemedi ellerinin yüreğimde bıraktığı bu lekeyi...
Ardından kapatmakla vakit kaybetmek istemediğin o kapı, hala açık.
Ben hala aynı koltukta oturuyorum ve unuttuğun 'üç şey'le yaşıyorum...
Artık; yalnızca yıldızlar ışıldıyor gecemde.
Gözlerin yok!
Yeşili;
Hiç yok!
...
-Zasta-
9 Şubat 2011 Çarşamba
Ela-Yeşil
Öyle bir gülüyorsun ki,
Kanatlanıp uçuyor sağ omuzumdaki melek.
Nurlar iniyor kirpiklerinden,
Bir ela bir yeşil yol açılıyor önümde,
-Gel- diyorsun;
Dudaklarından ışıltılar yükseliyor kulaklarıma,
Kıpırdayamıyorum...
Tüm güzelliğinle büyülüyorken beni böyle,
Söyle!
Seni, Tanrı değil de
Ben mi abartmış oluyorum?
-Zasta-
Zasta
http://www.facebook.com/pages/Ben-bir-yaziyim-yalnizca/126220190770943
Facebook kullanan arkadaşlarım yazılarımı buradan da takip edebilirsiniz.
Facebook kullanan arkadaşlarım yazılarımı buradan da takip edebilirsiniz.
8 Şubat 2011 Salı
Bir sabah
Bir sabah; uyanır uyanmaz masada duran bir defter, bir kol saati ve bir atkıyla gözgöze gelirsen eğer... Eğer yanındaki boşluk çoktan yitirmişse sıcaklığını ve yerleşmişse iliklerine göçebe bir sancı...
O vakit; gökyüzü, O’nun yüzü olur. Ve O’ndan, zembille bir melek(!) iner toprağın üstüne...
Toprak nur topu gibi bir yalnızlık doğurur ellerine...
O vakit; yeryüzü, O’nun yüzü olur. Yüzyıllardır suskun oturan bir yanardağ patlar bulutlara...
Bulutlar nur topu gibi bir ürkeklik doğurur gözlerine...
Bir sabah uyandığında, karşında gördüğün ve o an gayet normal gelebilecek bir manzara; masada duran bir defter, bir kol saati ve bir atkı; tüm ömrünü çalabilir bir anda ellerinden.
Ve yapacak hiçbir şey yoktur artık.
Doğduğunda gözlerine işlenmiş bu ürkeklik, boynunda asılı duran bu yalnızlık;
Bakıma muhtaç, aç...
Bir sabah; her zamanki gibi uyanırsın, fakat;
Her zamanki gibi uyuyamazsın artık...
-Zasta-
7 Şubat 2011 Pazartesi
Öyle'sin'e
Aşk; sınır tanımıyor.
Kara kaşa,
Uzun boya,
Yılların birikimine gerek duymuyor
Eros'un okları.
Ömründe beş saat bile görmediğin bi adamın
Ela-yeşil karışımı gözlerine,
Sağ elin kader çizgilerine
Ya da üzerinde turuncu rakamlar olan siyah bir bereye...
Herkese,
Herşeye aşık olabiliyormuş insan...
Ama,
Genelde kadın...
-Zasta-
Kundakçı
Çabuk silinmesini istiyorsan izlerinin;
Kalbinin dört odacığını birden ateşe ver .
Aç kapakçıklarını,
Tüm bedenine duman pompalansın.
Kül ve isden ibaret olsun artık herşey.
Ve sen; çaktığı kibritten hoşnut bir kundakçı edasıyla
Terket bu bedeni.
Özgürsün şimdi...
-Zasta-
Tut'ma beni
Sevgilim;
Uçsuz bucaksız gözlerinde yitirip en yeşil düşlerimi,
En samimi seviş(me)lerimi,
İnce parmaklarını dolayıp boynuma
Yüreğini çıkarıp koynumdan
Bırakıyorum kendimi,
Rakımı yüksek omuzlarından...
Tut'ma beni !!
-Zasta-
4 Şubat 2011 Cuma
Belki
2 Şubat 2011 Çarşamba
Sağanak
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)