9 Mayıs 2011 Pazartesi

Gönderemediğim mektuplar


Sevgilim;
Aylardan beri biriktirdiğim cümleleri tutamıyorum artık avuçlarımda. Kendimi zapdetmek boşa bir çaba. Ne zaman sana dolsam, sızıveriyor yüreğim bulduğu en kuytu çatlaktan...
Sol yanımın boşluğuyla uyanıyorum sabahları, yokluğunla karşı karşıya kaldığımda cereyan yapıyor, üşüyorum. Tarifsiz...
Kalemi kağıdı elime alamıyorum bayadır. Bu yüzden; bu soğuk ve gürültülü klavye tuşlarından anlatmaya çalışacağım sana derdimi. Silemediğim izleri...
Geçen akşam evinin önünden geçtim, belki de kaç yıl sonra ilk kez... Yüksek ve bol ışıklı binalardan seçemedim, hangisindesin? Ya da hala orada mısın? O rengarenk ışıkların gözlerimin önünde nasıl buğulandığına şahit oldum. Buzlu bir camın ardın bakmak gibi... O hasret dolu ıslaklıktan bir tanesi daha bir cesaretli olmuş olacak ki atı verdi kendini göz çukurumdan... Netleşti bir anda herşey, kareler gelip geçti hızla beynimden ve bir tarih takılı kaldı uçurumda, atamadım...
Çok da soğuk olmayan bir sonbahar akşamıydı... Tek hatırladığım (ya da öyle hatırlamak istediğim) sıradan bir mesaj sesiydi.
Sonrası yok...

O günden beri film şeridimdeki o kopuk sahneyi bulmaya hiç uğraşmadım.
Sustum yalnızca...
Dağınık kalmalı herşey, böyle daha az görürüm kanayan yanlarımı...

Hasretle...


-Zasta-

1 yorum:

  1. İlk okuduğum yazınıza tekrar denk gelmek ne kadar güzel. Teşekkür ederim...

    YanıtlaSil