6 Eylül 2011 Salı

Zaman dilimi


Diyorum ki;
Gücüm yetmez herşeyi baştan anlatmaya
Şimdi en son kaldığım yerden uyanayım sana.
Bir 'günaydın'dan daha fazlasını söyle,
Hoşgeldin de...
...
Hoş geleyim önce
Sonra bir boş vereyim.
Öyle geçip gitsin,
Hayatımda tattığım en minik zaman dilimim...

-Zasta

8 Temmuz 2011 Cuma

23:23


23:26
Çok düşünmeli miyim yoksa aklımdan geçenleri direkt yazmalı mıyım sana, bilmiyorum.

23:41
Parmaklarım klavyenin tuşlarında, öylece donup kalmışım. Her ikisini de yapmanın zaman aldığını görüyorum boş sayfada. Demek, sözün bittiği yermişsin. Bitişin başladığı yer...

23:43
Aklıma ne geldi biliyor musun? Bilmiyorsun. Hatta şuan seni düşleyen biri olup olmadığını da bilmiyorsun. Arkanı döndüğünde yumuşak adımlarla giriyorum dünyana, sen gözlerini kapatıyorsun, ben; senden faydalanıyorum. Sahibi görmeden bahçedeki meyva ağacını yağmalayan çocuklar gibi. Gizli gizli... Eli yüzü bulaşık, her an topuklamaya bağışık...

23:46
Az önce aklıma neyin geldiğini unuttum. Ama farketmiyor başka birşeyi düşünüyorum şuan. Islık çalıyorsun telefonun diğer ucunda. -Depresif- diyorsun -Depresif, önce hangi hastayı ameliyata alsam? Ahmet, Zeki, Mustafa...-

23:51
Farkındayım, gereksiz bir ayrıntıydı aklıma gelen. Hep en ufakları düşünebiliyorum. Devasa olanlara yetemiyorum. Bir süre daha kalsınlar şuracıkta.(Kalbimi gösterdim, hissettin mi?)

23:52
Tam bir dakika önce, elimi bastırdım ya sol göğsüme. Tanrım! Ben seni ne çok özlemişim öyle. Sanki kader çizgilerimde hissettim yokluğunu. Çok da uzun sayılmayan bir ömrün tam orta yerinde, kocaman bir hortum gibi yokluğun. Uuu gençliğim ürperdi bir an.

23:55
Yelkovan ne kadar da yavaş, sen yanımdayken de böyle miydi?

23:59
Birazdan Çok kötü bir şey olacak, Tam 1 dakika sonra!

00:00
560 ! Yazıyla yazayım, beşyüzaltmış! Yüzünü görmeyeli tam beşyüzaltmış gün. Dile kolay, bir de sana kolay...

00:23
Yirmiüç dakika sürdü, aradan bir günün daha geçmiş olmasını algılamam. Belki bu sarışın olmamın verdiği bir aksama, ama sen severdin saçlarımı. En ufak değişikliği bile farkederdin. Akıllı adamdın! Belki de ondan sevmedin, sevemedin beni...

00:26
Saçım dedim, aklıma ellerin geldi. Saçımı okşamıştın, ondan dolayı. Yoksa şaraptan mı sandın sen?

00:34
Ellerin dedim. Ellerin...

00:53
Sigara yaktım, içmeme kızardın ama yaktım yine de. Neden bilmiyorum ama, içimde bir yeri acıtasım geliyor. Bu yüzden, belki mazoşist diyeceksin ama başka bir zarar vermeliyim kendime sanki. Bu benim, kendi kendime keşfettiğim bir tedavi şekli. Belki sen o şifalı parmaklarınla bir el atsaydın, buna hiç gerek kalmayacaktı. Belki yeşilaycı bile olabilirdim.

00:55
Şimdi hangi şehirdesin? Bunu öğrenmeye hiç cesaret edemedim ve sanırım hiçbir zaman edemeyeceğim!

00:58
Hangi kadının kollarındasın? İsmi ne? Kaç yaşında? Yoo yo! Bilmemek en iyisi, bu beni terörist yapabilir... Bir şehri komple yağmalayabilirim. Güzel yurdum bütünüyle kalsın, ben içimde bölünerek çoğalırım.

01:01
Saat böyle olunca şey derler ya -sevgilin seni düşünüyor- Ah insan oğlu! Sevdiğinin seni her saat başı düşündüğünü ummak, ne büyük bir iyimserlik! Ağlamak istiyorum.

01:25
Sevgili, şu çalan şarkı beni sana zorluyor. Ama çok kararlıyım 217 gündür elim telefona hiç gitmiyor!

01:32
Bana montumu uzatmıştın kalkarken. Ayağın aksıyordu, üç gün önce maça gitmiştin. Hoş şeyler, bunları anımsamak içimde ekvator etkisi yaratıyor...

01:33
Biliyor musun? Ben ilk kez birinin ağzına dayadığı şişeden su içtim... Bu benim için önemliydi...

01:36
Bak, şimdi sana asla bilemeyeceğin birşey söyliyeceğim. Asla ve asla hatırlamayacağın, senin için 1 saniyeden ibaret bir anını dondurdum. İlginç ama 560gündür onunla yaşıyorum. Hayat, çok tuhaf! Sen hiç hatırlamıyorsun, ben hiç hatırımdan çıkarmıyorum...

01:42
Seni, beni sevmemekle suçlamayacağım. Bence bu dünyada en iyi ben terkedilirdim!


01:46
Belleğim beni kaldıramayacağım bir ton anıya doğru sürüklüyor. Anımsadıkça dahası geliyor. İnsanın, ömründe beş saat gördüğü bir adam için bu kadar fazla şey hatırlaması, bu kadar anıya sahip olması... Bu da bir oyun olsa gerek...

01:59
Gitmeliyim, korkuyorum!

02:02
Umarım beni düşlüyorsundur...


-Zasta-







6 Temmuz 2011 Çarşamba

İki satır...

Haklı olduklarımın üstünden çok zaman geçti,
Unutmak; gel-gitlerin çokça olduğu bir yanılgıdır demiştin, henüz anlıyorum...

-Zasta-

24 Haziran 2011 Cuma

İçimi döktüm, peçete verin!


Terkettim yüzünü, gözümü açtığım bir yaz sabahında

Kırışık ve tozlu çarşafların arasında

Düşürdüm tenimden tenini, sonunu hayra yoramadığım bir rüyada.

Bak sevgilim, gördün mü?

Kuşlar böcekler falan diyor herkes,

Ben hala dizlerime kadar karla kaplı bir kış akşamındayım.

Kendimi birkaç yüzyıl geriye attım

Biraz daha dursam bu şekil, yani, ateşi bile bulacağım.

Küllerinden doğmak zor iş sevdiğim.

Hani, birkaç kez denemişliğimiz var

Beceremedik pek...

Filmlerde oluyor genelde mucizevi şeyler,

Bir de peygamber kitaplarında okuyoruz.

Biz kuluz sevdiğim

Yanmayı biliriz en iyi

Cennet, cehennem, sevda farketmez.

Günlerdir cümle kuramamanın kuraklığı var içimde,

Gözlerim de kendine başka bir yatak bulmuş olacak.

Belki de unuttum ağlamayı

Ne dersin?

Dünyalı mı oluyorum ben de?

Yok sevgilim yok.

Ben boynunda barış işareti taşıyacak kadar savaşçıyım henüz!

Peşinden gelmeyi bile bilmem ben.

Çok aciz, çok zavallıyım...

Ne dünya ne ahiret malıyım.

Tasımı tarağımı toplayıp gideceğim bir yüreğin vardı,

Herkes hariç bi benim gözlerim ağmaydı...

Sevgilim, sana bir sır vereceğim.

Gülme ama, ben hala hangi şehirde olduğunu bile bilmiyorum.

Bu yüzden, İstanbul hariç, hepsi için ölüyorum tam seksen kez.

Seksen kez gömüyorum ruhumu aya

Aydan bakıyorum dünyaya, milyonlarca ruh

Hepsi aşktan aforoz,

Hepsi cennetlik!

Böyle tuhaf bir ironiye emanet tüm sevdalar,

Tüm göz yaşları, kalp ağrıları...

Şimdi sevdiğim,

Yine tamamlamaya cesaret edemem hasretimi, bu da yarım kalsın.

Sen bu satırlardan bir haber

Ben her zamankinden beter

Çok amaçlı bir intihar şekli cümleler...

Hasretle...


-Zasta-

14 Haziran 2011 Salı

Azat buzat beni ahirette gözet!


Bilmiyorum, hangisinden başlayayım anlatmaya

Herşey eksik gibi...


-Tamamlanmamıştık ki yarım kalasın- diyeceksin belki ama,

Hissettiğim şey tam olarak yarım kalmak değil aslında. Bütünüm ama çatlak heryanım.

Öyle bir çarpıp gittin ki yüreğimin kapısını...

O anda, yitirdim aşka olan tüm inancımı.


Hataydı belki,

İnanmak hata...


Ve bazı hataların bedeli büyük olur dostum Zasta,

Tahmin etmen gerekirdi...

Gardını düşürmemen gerekirdi...

Şimdi yenilgini kutlaman gerek, aç göğüs kafesini!

Şimdiye kadar çok dedim, sana da derim

Azat buzat beni ahirette gözet!


-Zasta-

7 Haziran 2011 Salı

Soru: 1


Nereye koyduğunu unuttuğun bir kağıt parçası,
Hiç beklemediğin bir anda,
Eski bir kitabın arasından düşerse eğer;
Saniyede kaç kilometre hızla deler bir kalbi?

-Zasta-

2 Haziran 2011 Perşembe

Kağıt kesiği


Bir kağıt kesiği gibi, avuçlarımda bıraktığın yara
İnce, belirsiz...
Gözle göremem ama hissederim
Ne zaman anlatmaya kalksam seni...
Hepsini severim harflerin
Fakat içinden beş tanesini getiremem yanyana
Sayfalar sızlar
Bir kağıt kesiği gibi avuçlarımda bıraktığın yara
İnce, belirsiz...

Ah sevgili;

Sen hiç, seni yazmayı denedin mi?

-Zasta-

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Adını unutabilmek için, türlü türlü düzanbazlıklar hazırlıyorum yüreğime
Hep biraz avuntu, biraz aşk başka tenlerde...

-Zasta-

Siyah kutu...


Bazen, herkesden çok cesaretliyiz yürekliyiz ya hani...

Saatlerdir karşımda duran minik bir kutu...
Uzun uzun bakıyorum, arada kaçırıp gözlerimi,
Sanki yapışacak yakama
-Hadi al!
Diye bağıracak...
-Aç beni!

Bazen anılar, anıyı yaşayanlardan daha çok cesaretli oluyor
Onu anımsamaktan korkan insanların karşısına ulu orta çıkmaktan hiç çekinmiyor...

Ve biz, ayıp bir şey yapıyormuşuz gibi unutmaya çalışarak
Yakalanıyoruz
Bir şarkıya, bir şiire, bir kokuya, bir kutuya...

Bazen, herkesden çok cesaretliyiz yürekliyiz ya hani...
...
...

-Zasta-

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Gönderemediğim mektuplar


Sevgilim;
Aylardan beri biriktirdiğim cümleleri tutamıyorum artık avuçlarımda. Kendimi zapdetmek boşa bir çaba. Ne zaman sana dolsam, sızıveriyor yüreğim bulduğu en kuytu çatlaktan...
Sol yanımın boşluğuyla uyanıyorum sabahları, yokluğunla karşı karşıya kaldığımda cereyan yapıyor, üşüyorum. Tarifsiz...
Kalemi kağıdı elime alamıyorum bayadır. Bu yüzden; bu soğuk ve gürültülü klavye tuşlarından anlatmaya çalışacağım sana derdimi. Silemediğim izleri...
Geçen akşam evinin önünden geçtim, belki de kaç yıl sonra ilk kez... Yüksek ve bol ışıklı binalardan seçemedim, hangisindesin? Ya da hala orada mısın? O rengarenk ışıkların gözlerimin önünde nasıl buğulandığına şahit oldum. Buzlu bir camın ardın bakmak gibi... O hasret dolu ıslaklıktan bir tanesi daha bir cesaretli olmuş olacak ki atı verdi kendini göz çukurumdan... Netleşti bir anda herşey, kareler gelip geçti hızla beynimden ve bir tarih takılı kaldı uçurumda, atamadım...
Çok da soğuk olmayan bir sonbahar akşamıydı... Tek hatırladığım (ya da öyle hatırlamak istediğim) sıradan bir mesaj sesiydi.
Sonrası yok...

O günden beri film şeridimdeki o kopuk sahneyi bulmaya hiç uğraşmadım.
Sustum yalnızca...
Dağınık kalmalı herşey, böyle daha az görürüm kanayan yanlarımı...

Hasretle...


-Zasta-

6 Mayıs 2011 Cuma

Bana elini ver


Fazla uzun sürmez vedalar, gri boyalı hastane odalarında
Pek kalmaz sıcaklığı bedeninin kırışık, beyaz çarşaflarda...
Bakışlar kısa sürelidir,
Bir insanın kendi sesi kendine ne kadar yabancı gelebilecekse,
O kadar ecnebidir kelimeler işte.
İçinde bastırmaya çok da çaba sarfetmediğin, kendiliğinden münzevi çığlıklar, haykırışlar...
Ölümle yaşam arasındaki o çizginin en belirgin ve tezat bir şekilde en silik olduğu bu hastane koridorlarında...
Gri bir beton soğukluğunda atmosfere karışıyor nefesim...
Uzanıyorum bulutlara
Bana yaşam ver Tanrım...

Bana elini ver...

-Zasta-

19 Nisan 2011 Salı

Gölge



Bırak,
O tek mum yanık kalsın baş ucunda

Gölgen varsa,
Yalnız sayılmazsın hayatta...

-Zasta-

13 Nisan 2011 Çarşamba

Sol'dum



Alfredo;
Bana; 'sol' yanımda, bir yürekten fazlasını taşımayı sen öğrettin.
Bakmanın değil, görebilmenin bir duyu olduğunu...
Ve sen ezberlettin bana, uzak dağların türküsünü.
Alfredo; yumruğunu sıkarak ve vurarak masanın üstüne, güneşli cümleler kurardın bu ülkeye...
O uzun saçlarında dev'rim rüzgarları, keskin bakışlarında gecikmeli bir zafer...
Alfredo; sen davanda yenildiğin günden beri,
Alfredo; sen geceleri uyku nedir bilmeden savaştığın bu toprakların altına girdiğin günden beri...
Güneş doğudan hiç doğmadı ama batı hep sıcaktı.
Analamadım Alfredo!
Sen konuşmayacaksan, ben konuşmayacaksam kim konuşacaktı?
Artık savaşmaya gücüm kalmadı Alfredo.
Başka diyarların adamı...
Ben de diğerleri gibiyim.
Susmak da bir erdemdir diyip, kendimi mühürledim.
Bir sürü maske biriktirdim, hepsi birbirinden şık bir görsen...
Ama hiç biri, benim için çizdiğin mutlu yüzlere benzemiyor...
Hiç biri yüreğime yakışmıyor
Yüzüme küçük geliyor ama taşıyorum yinede
Çünkü Alfredo;
Buralarda kimse çıplak gezemiyor...
Beni affet ve gittiğin yerde bahset!
Onun suçu değil de!
Onun suçu değil!

-Zasta-

Neden-Sonuç


Hep biraz karmaşık geliyor mantığıma
Aşk ile ayrılık arasındaki neden-sonuç...
Bulamıyorum!
Neden hep son? Neden hep uç?

-Zasta-

1 Nisan 2011 Cuma

Şeker de sanmış ilacı...


Bizler;
Kıvrım kıvrım kıvranıp tahtalı köyü boylamanın,
Anlık bir yanılgı olduğunu ilkokul sıralarında öğrenmiş çocuklarız...

Öyle her ilacı şeker sanıp yutmayız!

-Zasta-

30 Mart 2011 Çarşamba

Bırak peşimi Darcy


Bir garip yaradır zihnimde ellerin
Sıcacık avuç içlerin
Gözlerin; hala tam olarak seçemedim rengini
Cıvıl cıvıl bir ormanı anımsatır sadece, o kadar işte...
Arada bir kokular gelir burnuma
Kendimi hayal ederim;
Üç oda bir salon evin koltuğunda.
Ayağı aksak bir aşkın peşinden yürürüm
Elini uzatırsın, tutmak ne haddime!
Şimdi kızıyorum ama kendime.
Konuşuyorsun,
Hatta ne çok konuşuyorsun sevgili
Hiçbir şey anlamıyorum
Sesinin bayramını kutluyorum kulaklarımda
Bir görsen içimi, nasıl mutlu hücrelerim
Ne anlattığının önemi yok,
Şu şenlik meydanı,
Kışı kıskandıran şu bahar havası.
Hele bir de öptün ya alnımdan...
...
Ah sevgili; nasıl da anlayamadım
Bunun açık ve net bir veda olduğunu?

Şimdi izlerini silmek için uğraşırken zihnimden
Başka ruhların sıcağında erirken
Elim; yarım bardak kolanın soğuğunda
Aklım; yarım kalmış tavlanın son rakamında...
Bekleme diyorum kendime,
Bekleme!
Üzüleceksin...

-Zasta-

+25 Hikayeler


Yine ölüm öncesi ayrılık seanslarımdan birindeyim.
Çok içtim
O kadar çok iç'tim ki hatta
İçim dışımı seçemiyor
Dışım içime bakamıyor
Bileklerimden akıyor yüreğim
Ellerim avuçlarıma sığmıyor
Damarlarım ayaklarımı bağlıyor
Bağırmak; kulağıma çok sessiz kalıyor!
Aşk denen şey;
Ayrılıktan ölüme doğru tuhaf bir evrim geçiriyor
-Nasıl yani- deme
Ben de şaşırdım
Nasıl bir şizofren hale bürünmüşsem artık...
Aynada da bir ara tanır gibi oldum kendimi
Ama çok sürmedi
Kendimi tanımamla yabancılaşmam bir oldu!
Çok uğraştım,
Uğr'aştım da
Fakat, pek beceremedim, senle yaptığımız şeyleri yeniden yapabilmeyi...
Yemek yiyemedim mesela
Uyuyamadım
Yürüyemedim
Göremedim
Sövemedim
Yapamadım
Edemedim
...
Ben en iyi ölmeyi becerebilirdim
Olmadı işte
Oraya da sensiz gidemedim...

-Zasta-

11 Mart 2011 Cuma

Efradını Cami Ağyarını Mani



Çocukluk düşlerimin hepsi senin olsun
Düşüşlerim bende kalsın.
Dut ağacının, uzanamadığım dalları senin olsun
Tahta merdivenin kıymıkları bende kalsın.
İlkokul öğretmenimin öğrettikleri senin olsun
O çok özendiğim kırmızı ojeleri bende kalsın.
Aşka benzettiğim o minik heycan senin olsun
Masumiyeti bende kalsın.
Ortaokulda adımı okulun duvarlarına yazan o delikanlı, senin olsun
Kırmızı boyalı, seni seviyorum yazısı bende kalsın.
Yaz akşamlarının bütün eve çağırılmaları senin olsun
Çekirdek kabuklarının dudağımda bıraktığı tuz, bende kalsın.
Sabahtan akşama kadar oturduğum o duvarın bıraktığı sancılar senin olsun
Arkamda duran hanımeli ağacının kokusu bende kalsın.
Pencerede beklerken, pervazın dirseklerimde oluşturduğu çizgiler senin olsun
Rüzgarın; saçlarımda bıraktığı yaz kokusu bende kalsın.
Lise yıllarımdan kalma tüm haylazlık planlarım senin olsun
Pişmanlıklarım bende kalsın.
Arkadaşlarımın bana düşen işleri senin olsun
Büyüklük; yine bende kalsın.
Kendimden zorla uzaklaştırdıklarım senin olsun
Bırak; ah'ları bende kalsın.
Benden zorla uzaklaştırdıklarının ah'ları senin olsun
Bırak; anıları bende kalsın.
Adını dilimde unuttuklarım senin olsun
Yüreğime kazıdıklarım bende kalsın.
Gözlerinin rengini unuttuğum erkekler senin olsun
Gözlerinin renginde kaybolduklarım bende kalsın.
Kader çizgilerinde adıma rastlamadıklarım senin olsun
Adımda; kader çizgilerinden anlamlar yarattıklarım bende kalsın.
Cam kırıkları senin olsun
İzleri bende kalsın.
Hayallerimden tükettiklerim, senin olsun
Ürettiklerim bende kalsın.
Ne kadar yaşarım, bilmiyorum ama
Yazamadıklarımın hepsi senin olsun Tanrım
İmzası bende kalsın...

-Zasta-

Yükle'm

Birtek; içinde 'sen' olan cümleleri ayıramam öğelerine.
Kim, nereye, ne zaman, niçin gitmişse gitmiş işte...

Ey gizli öznem;
Tüm yüklemleri çalıp gittin ömrümden
Geriye darmadağın bir alfabe bıraktın yalnızca
Hadi şimdi; anlat yazabilirsen...

-Zasta-