8 Şubat 2011 Salı

Bir sabah


Bir sabah; uyanır uyanmaz masada duran bir defter, bir kol saati ve bir atkıyla gözgöze gelirsen eğer... Eğer yanındaki boşluk çoktan yitirmişse sıcaklığını ve yerleşmişse iliklerine göçebe bir sancı...
O vakit; gökyüzü, O’nun yüzü olur. Ve O’ndan, zembille bir melek(!) iner toprağın üstüne...
Toprak nur topu gibi bir yalnızlık doğurur ellerine...
O vakit; yeryüzü, O’nun yüzü olur. Yüzyıllardır suskun oturan bir yanardağ patlar bulutlara...
Bulutlar nur topu gibi bir ürkeklik doğurur gözlerine...
Bir sabah uyandığında, karşında gördüğün ve o an gayet normal gelebilecek bir manzara; masada duran bir defter, bir kol saati ve bir atkı; tüm ömrünü çalabilir bir anda ellerinden.
Ve yapacak hiçbir şey yoktur artık.
Doğduğunda gözlerine işlenmiş bu ürkeklik, boynunda asılı duran bu yalnızlık;
Bakıma muhtaç, aç...

Bir sabah; her zamanki gibi uyanırsın, fakat;
Her zamanki gibi uyuyamazsın artık...

-Zasta-

2 yorum: