Bir sabah; uyanır uyanmaz masada duran bir defter, bir kol saati ve bir atkıyla gözgöze gelirsen eğer... Eğer yanındaki boşluk çoktan yitirmişse sıcaklığını ve yerleşmişse iliklerine göçebe bir sancı... O vakit; gökyüzü, O’nun yüzü olur. Ve O’ndan, zembille bir melek(!) iner toprağın üstüne... Toprak nur topu gibi bir yalnızlık doğurur ellerine... O vakit; yeryüzü, O’nun yüzü olur. Yüzyıllardır suskun oturan bir yanardağ patlar bulutlara... Bulutlar nur topu gibi bir ürkeklik doğurur gözlerine... Bir sabah uyandığında, karşında gördüğün ve o an gayet normal gelebilecek bir manzara; masada duran bir defter, bir kol saati ve bir atkı; tüm ömrünü çalabilir bir anda ellerinden. Ve yapacak hiçbir şey yoktur artık. Doğduğunda gözlerine işlenmiş bu ürkeklik, boynunda asılı duran bu yalnızlık; Bakıma muhtaç, aç...
Bir sabah; her zamanki gibi uyanırsın, fakat; Her zamanki gibi uyuyamazsın artık...
off
YanıtlaSilbu kadar mı güzel anlatılır...
Teşekkür ediyorum, sağolun...
YanıtlaSil